Kasım 26, 2015

ÖZGÜR BAKAR ile RÖPORTAJ

Korku sinemasına gönül veren yerli/yabancı yönetmenler ve oyuncular ile yaptığım röportajlar serüveni son hızıyla devam ediyor. Yaptığım röportajlarda korku sineması adına, çok farklı düşüncelere sahip olan, bu işi çözmüş ya da yeni çözmeye başlayan, korku filmleri arasına yeni katılmış veya daha deneyimli isimlerle keyifli sohbetler yapıyorum. Bugünku konuğum ise, korku filmi işine kendini adamış, gerçek bir korku filmi izleyicisi ve takipçisi olan Özgür Bakar. Yaptığı tüm filmler, sıkı bir araştırmanın sonucunda ortaya çıkmış ve güzel eleştiriler almış yapımlar.

Kendisi hem Popüler Sinema’da, hem de sosyal medya ortamında yayınlamak üzere kendisine yönelttiğim soruları beni kırmayarak cevapladı.
Özgür Bakar’a  bize vakit ayırdığı için çok teşekkür ediyoruz.

KE– Filmografinize baktığımızda çektiğiniz korku filmlerinde, Türk korku sinemasında sıkça rastlanan cinler, hocalar, ayetler gibi ögelerin biraz dışında kalarak daha çok paranormal ve metafizik bağlantılı hikayelere yöneldiniz. Bu kalıpların dışına çıkmak ve farklılık yaratmak nereden aklınıza geldi? Etkilendiğiniz filmler oldu mu?

ÖB- Bir yerlerde farkediliyor olması sevindirici. Çünkü ne yaparsak yapalım “yine mi cin” ön yargısı ile fragmanlarımıza yaklaşılıyor. Cin ve onunla gelen dini motifli korku filmi yapmak gayet mantıklı, fakat bu dünyaya girince beraberinde gelen bir sürü ezoterik bilgiyle karşılaştık. Senaryoları oluşturduğumuz Alper Kıvılcım ile cennete düşmüş gibi olduk. Şimdi bunları mantıklı konseptler içerisinde temalarımıza yedirip görsele dökmeye çalışıyorum. Etkilendiğim filmler de genelde bunları çok iyi kullanmış ağırlıklı olarak hollywood yapımları.

KE-  Deccal filmi diğer filmlerinizden daha farklı bir yapıya sahip. Konusu itibariyle Deccal’in uluslararası standartlarda boy gösterebilecek şekilde tasarlandığını düşünüyorum. Deccal gerçekten korku sineması için sarsıcı ve ürkütücü bir olay, yani iyi bir malzeme. Sizde bu malzemeyi iyi kullandınız ve film gayet başarılı. Bu filmin ortaya çıkışı nasıl oldu?

ÖB- Cin dışında bir şey yaptım ve çok keyif aldım. Buna devam etmek istedim. Fakat dini altyapı atmosferi kurmama çok yardımcı oluyor. Çünkü inançlarla birlikte gelen mekanlar objeler çok derin ve çok renkli. Deccal ile ilgili bir tv programı izlemiştim. Alper’le paylaştım ki kendisi zaten benden daha fazla bilgiye sahipti Deccal hakkında. Ondan öğrendiklerimle birlikte senaryoyu harmanladık. İşin içinde Deccal’in olması diğer dinleri de katmamıza vesile oldu ve film hem görsel olarak hem de anlatım olarak uluslararası bir çizgiye oturdu. Bu sene Toronto Film Festivali’ni 1 hafta ile kaçırdık. Seneye iki filmle birlikte başvurup diğer festivallere yollayacağız.

KE- Devam filmi Deccal 2’nin çekimleri yakın zamanda başlayacak. Bize biraz hikayesi hakkında bilgi verir misiniz? Seyirciyi neler bekliyor Deccal 2’de?

ÖB– Aralık ayı içinde çekimlere başlamak için çalışmalarımız sürüyor. Deccal artık aramızda… Onu doğuran kurban kadınımız Duygu ölmüş. Çocuk yetimhane aracılığı ile bir aileye veriliyor. Sonrasında dehşet kaldığı yerden devam ediyor, çünkü Deccal’in bir yerlerde yaşadığını bilen büyük dinlerin derin yapıları da bebeği ortadan kaldırmak istiyor. Bakalım kim kazanacak?

KE- İlk filminiz Ammar’dan, Deccal’e kadar geçen zamanda neler değişti hayatınızda? Çektiğiniz filmlere gelen tepkiler nasıl oldu? Seyircinin en çok beğendiği ve inanarak izlediği film hangisi sizce?

ÖB– Komedi kökenli bir sinemacı olarak kendimdeki değişime şaşırıyorum. Çünkü gün geçtikçe korku kültürüne derinlemesine girmeye ve bundan zevk almaya başladım. Yaptığım filmler hep daha iyiye gidiyor gibi hissediyorum. Öyle olmazsa zaten çok mutsuz olurum. Fakat seyirci kendi profiline göre seçiyor en sevdiği filmimi. Geçen kendim bir anket yapayım dedim Twitter’da sonuç en sevdikleri Ammar çıktı. Ammar ilk filmim olduğu için bir ruhu var ve hep söylerim Ammar’ın son 20 dakikasını şu anda imkanı yok çekemem diye. Buna rağmen çoğu yerde izlerken gözümü kıstığım hatalarım mevcut. Gel, gör ki en çok onu seviyorlar. Fakat sinefiller Helak’ı çok seviyor mesela. En çok korktukları filmim Azazil. Karışık işler. 🙂

KE– Bu soruyu genel olarak soruyorum. Hem Türk, hem de yabancı korku filmlerini göz önünde bulundurarak cevaplarsanız sevinirim. Korku filmlerinde ses efektlerinin arkasına sığınıp, göz yoran hızlı çekimlerle ve bilgisayarla yapılmış inandırıcılığı pek olmayan makyajlarla seyirciyi korkutmaya çalışmak sizce ne kadar doğru bir iş? Bu konuda neler yapılması gerek doğrusu nedir?

ÖB- Samimi konuşmak gerekirse tamamı çöp. Bu ciddi anlamda karşılaştığım zaman üzüldüğüm kötü taklitler. Hasan Karacadağ bir stil yakaladı. Kendi yarattığı şeyin dokusunu ve timinglerini çok iyi biliyor. Seversiniz sevmezsiniz ama sonuç aldığı kesin. Ben çok ciddi saygı duyuyorum. Fakat alttan gelen en az 10 ayrı taklit sayabilirim ki,fragmanlarına kadar aynen taklit ediyorlar. Saçma sapan işler. Bu hatta sektörde yol olmaya başladı. Birçok yeni yapımcının da canını yaktılar. Bu kadar kolay olmamalı. Ben şahsen Alper Mestçi ve Hasan Karacadağ dışında kimseyi ciddiye alamıyorum. Hatta hepsini kötü niyetli buluyorum. Mesele, arapça bir isim bulalım sonuna da “cin bilmemnesi” diyelim çakar geçeriz meselesinin ötesinde. Eninde sonunda ciddi paralar harcanıyor. Yazık.

KE– Korku sinemasında The Thing, Evil Dead, Exorcist vb. gibi hala konuşulan ve bu filmlerden türeyen yüzlerce film var. Sadece Türkiye değil birçok ülkede bu filmlerin esintilerini görebiliyoruz. Türk korku filmlerinin (en azından bazılarının) yıllarca konuşulması ve kült bir film haline gelmesi için ne gibi bir yol izlenmeli?

ÖB- Saydığın filmlerden ben de çok etkilenmişimdir bilinçaltımda. Bu biraz üretme duyargasıyla birlikte geliyor bu. Baskın eserler her sanat dalında, altından gelen nesilleri her zaman etkilemiştir. Bunlar da baskın dağıtım ağının ve büyük prodüksiyon olanağının ürünleri. İyi yönetmenlerin ellerinden çıkmış işlere etkilenmemek elde değil Korcan. Kötü bir şey de değil. Çünkü sineması henüz emekleme döneminde olan bir ülkeyiz. Nitelikli bir iş yapmanın, çok fazla cezalandırıldığı bir ülke burası. Fakat elitist bakış açısı zaten burada bıçak sırtı bir yere dayanıyor. Yani bu halk kaliteli işten anlamaz deyip geçmek de yanlış. O yüzden popüler kültürün bize öğrettikleri imgelerle kendi kültürümüzü harmanlayarak bir iş yapmaya çalışıyorum. Kendimce böyle bir çıkış buldum. Hem izleyiciye, hem de sinemanın estetik tarafına dokunmak istiyorum.

KE– Türk seyircisinin korku filmlerimize karşı olan önyargıları artık yıkıldı diye düşünüyorum. ( En azından benim öyle). Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda, alıştılar mı bizim korku hikayelerine ve oyunculuklara?

ÖB– Kemik korku seyircisi… ki bu 80.000 kişi filan her koşulda şans veriyor. Bu film iyiyse katlanarak gidiyor. Fakat yukarıda bahsettiğim gibi, zekasına hakaret ettikleri zaman bu geçerli değil. İşini ciddiye alan kişiler, eğer ki izleyiciyle buluşurken, dağıtımcı, yapımcı, sosyal koşulla, vizyon takvimi ile ilgili bir talihsizlik yaşamadıysa mutlaka hak ettiği ilgiyi görüyor. Her zaman söylediğim gibi ağır önyargısı olanlar zaten hiç bir şekilde Türk korku filmlerine sinemada giden kitle değil. Ağzınızla kuş tutsanız da gitmeyecek kişiler.

KE-  Bir korku filmi yönetmeni olarak ileride ne gibi projeleriniz var? “Bu Bir Özgür Bakar Filmi” diyebileceğimiz farklı senaryolar çıkacak mı? Korku sinemasına devam mı, yoksa farklı türlere de geçmeyi düşünüyor musunuz?

ÖB– Korkuyu kendi içinde alt türlere bulaşarak ve yeni denemelerle zenginleştirerek devam etmek istiyorum. Slasher ve Gore tarzı gibi. Uzaylı gerilimi gibi projeler kafamda mevcut. İnşallah kısmet olur.

KE– Son zamanlarda Hollywood filmlerinden çok daha fazla ilgi gören yapımlar ortaya çıkaran İspanyol korku filmleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

ÖB– Muazzam işler. Fakat dediğim gibi bize ulaşıp ses getirdiğini düşünmemizde, doğru dağıtım olanakları da etkili. Biz de artık “Baskın-Karabasan” filmiyle beraber bu kanallara dokunmaya başladık. Türk korku sineması bence uluslararası ölçekte türün meraklılarının seveceği işler çıkarıyor.

KE– Eski dönemde geçen bir korku filmi çekmek ister miydiniz? Mesela Osmanlı döneminde geçen fantastik bir korku filmi gibi ?

ÖB-Tamamı için bir şey diyemem ama Deccal 2, 1666’da geçen bir intro ile açılıyor. Daha sonra film 2016’da devam ediyor. Yani hem dönem, hem bilim kurgu sayılır 🙂

KE– Çektiğiniz korku filmlerinin setlerinde yaşadığınız ilginç ya da komik olaylar olduysa birkaçını bizimle paylaşır mısınız?

ÖB– İlk filmimde gerçekten hem çok eğleniyor, hem de çok geriliyordum. Çünkü söz verdiğim bütçe ve iş gününde kalmak adına, şimdi düşününce manasız bir hırs yapmıştım. Mezarlık sahnesinde hep yağmur hayal etmiştim. Altını üstünü hesapladık ama hiç bir şekilde yapay yağmurlama için arazöz’e bütçe çıkaramadık. Çok üzüldüm.  Aklımdan tamamen çıkmıştı zaten. 10 gün kadar sonra o sahnenin çekileceği güne geldik. Gece oldu. Kayıt dedik. Yağmur yağdı. Nazar değmesin, kalbim çok temizdir.

KE– Çok korku filmi izler misiniz? Favoriniz olan 3 korku filmini yazar mısınız?

ÖB– Eskiden sinemayı ders alır gibi izlerdim. 2 yıldır bu huyumdan vazgeçtim. Dengeli bir şekilde her türden ve bir izleyici gibi zevk almak için film izler oldum. Kafa boşaltmak için Transformers’da izliyorum. Gerçekten boğazımda biraz sinema tortusu bıraksın diye Tarkovski de izliyorum. Jarmush’dan, Woody Allen’a hiç ayırt etmeksizin iyi kötü her şeyi izlerim. Korku filmi sıralaması yapmak gerçekten çok zor. Dehasına şapka çıkartacağın bir sürü yönetmen varken çok zor. Hitchcock, Polanski, Carpenter, Craven. Yenilerden James Wan. Her türlü seyirciyi koltuğa çivileyen atmosferleri ile insanı büyüleyen ustalar. Bunların filmleri deyip geçeyim.

Paylaş